Devlet ve Devrim, yazıldıktan iki ay sonra iktidara gelecek olan siyasi kadronun sosyalizmden ne anladığını açık etmesi bakımından önemli bir belgedir. Lenin’in, komünist toplumun birinci aşamasına “sosyalizm” dediğini akılda tutarak, sosyalist toplumu aşağıda nasıl tasvir ettiğine bakalım:
“Komünist toplumun birinci evresinin düzgün işlemesi, ‘aksaksız çalışması’ için başta gelen gereklilik muhasebe ve denetimdir. Bütün yurttaşlar silahlı işçilerden oluşmuş devletin ücretli çalışanlarına dönüşürler. Bütün yurttaşlar ülke çapındaki tek devlet ‘kartel’inin çalışanları ve işçileri olurlar. Bütün gereken, yurttaşların eşit çalışarak kendi paylarına düşen işi yapmaları ve eşit ücret almalarıdır. …
“Toplumun tamamı, emek ve ücret eşitliğiyle, tek bir büro ve tek bir fabrika hâline gelecektir.” (V. İ. Lenin, “Devlet ve Devrim”, Ağustos – Eylül 1917, TE, İng., c. 25, s. 478-479.)
1. Lenin’in ileri sürdüğüne göre sosyalizmde herkes “tek devlet ‘kartel’inin çalışanları ve işçileri” hâline gelecektir. Eğer öyleyse üretim araçlarını fiilen tasarruf eden, toplum değil, fakat devlet kartelidir. O hâlde, sosyalizmde toplumsal mülkiyet değil, fakat devlet mülkiyeti vardır.
Lenin’in sosyalizm diye takdim ettiği toplumda, devlet, üretimin maddi koşullarını elinde tutan taraf olarak işçilerin karşısındadır. İşçiler de üretimin sadece öznel koşuluna, yani işgücüne sahip taraf olarak devletin kapısındadır. Eğer doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşulları bu şekilde birbirinden ayrı mevzilenmişse özel mülkiyet, meta, değer, para, ücretli emek, sermaye gibi sapkın toplumsal ilişkiler ortadan kaldırılmış, yani sosyalizme geçilmiş olmaz.
- “Muhasebe ve denetim”: Alıntıdaki yurttaş – devlet tasnifinden, muhasebe ve denetim ile hayata geçirilecek olan merkezi plânın devletin üst katlarında hazırlanacağı anlaşılmaktadır.
Sosyalist toplumu ortaya çıkaran komünal faaliyet, kendine dışsal hiçbir plânlamayı kaldırmaz. Komünal faaliyetin yarattığı dünyada, politbüro gibi, devlet plânlama teşkilatı gibi insana dışsal hiçbir karar organı olamaz. Sosyalist toplumda komünal üretim ve tüketim plânlamasını doğrudan doğruya komünal iradenin kendisi, yani komünal organlar yapar.
- “Bütün yurttaşlar”: Yurttaş, burjuva topluma özgü bir kavramdır. Burjuva toplum, yani sivil toplum yalıtık bireylerden oluşur. Yurttaş, yalıtık bireyin siyaset alanındaki resmî sıfatıdır. Devlet de sivil toplumun siyaset alanındaki resmî özetidir.
Sosyalizme ancak, yabancılaşmış faaliyetin ortadan kalkıp onun yerine komünal faaliyetin gelmesiyle geçilebilir. Yabancılaşmış faaliyetin ortadan kalkması, aynı zamanda, onun yaratımları olan yalıtık birey ile sivil toplumun, yurttaş ile devletin ortadan kalkması demektir. Komünal faaliyet içindeki insanlar, artık yalıtık birey ya da yurttaş değil, fakat komünal bireydirler.
4. “Silahlı işçilerden oluşmuş devletin”: Dikkat edelim, alıntı kapitalist toplum ile komünist toplumun birinci aşaması arasındaki dünya-tarihsel devrimci dönüşüm döneminden, yani proletaryanın devrimci diktatörlüğü döneminden bahsetmiyor. Alıntının fikri zemini, proletaryanın devrimci diktatörlüğünün hüküm sürdüğü dünya-tarihsel geçiş döneminin bitişiyle başlayacak olan komünist toplumun birinci aşamasıdır.
Eğer alıntı ciddiye alınırsa zihinleri dumura uğratacak olan paradoks şudur: Doğrudan üreticiler, uzun ve sancılı bir dünya-tarihsel devrimci dönüşüm dönemi sonunda dünya çapında komünleşerek kendi faaliyetlerini kendi komünal iradelerine tâbi kılmışlar, böylece her türlü tahakkümü ortadan kaldırarak komünist toplumun birinci aşamasına geçmişler, fakat, o da ne, ortalıkta kendilerine “biz devletiz” diyen silahlı işçiler dolaşmaktadır!
Bütün aşamalarıyla komünist toplum sınıfsız, devletsiz, tahakkümsüz toplumdur. Komünist toplum başladıktan sonra “silahlı işçilerden oluşmuş devletin” işi ne!
- “Devletin ücretli çalışanları”, “tek devlet ‘kartel’inin çalışanları ve işçileri”: Ücretli çalışan ya da işçi, ücretli emekçi demektir. Ücretli emekçi, ücretli emek toplumsal ilişkisinin yaratımıdır. Ücretli emek toplumsal ilişkisi, dolayısıyla ücretli emekçi, işgücünün insandan koparak meta hâline geldiği ve ücret karşılığı satıldığı insana aykırı koşullarda vardır.
Sosyalist toplum, ücretli emek toplumsal ilişkisi ve onunla birlikte işçi sınıfı ortadan kalktıktan sonra başlar. Sosyalist toplumda ücretli çalışan ya da işçi yoktur. Çünkü sosyalist toplumda işgücü meta olmaktan kurtulduğu için, işgücünü metalaştıran insana aykırı koşullarla birlikte ücret kavramı da buharlaşmıştır. Sosyalist toplumda doğrudan üreticiler, artık ücretli çalışan ya da işçi olarak değil, fakat özgürce birleşmiş komünal üreticiler olarak vardırlar.
Marks’ın sosyalist toplumu anlatırken kestirmeden işçi dediği vakidir ve bu durum, Marks’a aşina olan kimsenin kulağını tırmalamaz. Çünkü Marks’ın arkasında, ücretli emeğin şimdiki tersine dönmüş dünyaya ait olduğunu, tersine dönmüş dünya düzeltilince ücretli emeğin, dolayısıyla işçi sınıfının da ortadan kalkacağını anlatan koskoca bir külliyat vardır. Marks’a göre ücretli emek, komünal emeğin zuhur edişiyle birlikte tarih sahnesinden silinecek olan geçici ve alt bir toplumsal ilişki biçimidir:
“Köle emeği ve serf emeği gibi, ücretli emek de işini istekle, içinden gelerek, coşkuyla yapan birleşmiş emek (komünal emek – YZ) karşısında yok olmaya mahkûm, geçici ve alt bir biçimdir.” (K. Marks, “Uluslararası İşçi Derneği Açılış Konuşması”, 1864, https://www.marxists.org/archive/marx/works/1864/10/27.htm)
Marks’ın komünal insanlık senfonisini seslendirirken, anlatım hızına yetişmek için, bir iki yerde “komünal üretici” notası yerine “işçi” notasına basmış olması esere halel getirmez. Ancak aynı şeyi Devlet ve Devrim için söyleyemeyiz. Çünkü Lenin, seslere sadece bir iki yerde değil, hemen hemen her yerde yanlış basıyor. Notaların Marks’ın çaldığıyla ilgisi yok. Lenin, komünal insanlık senfonisi yerine gulgule dinletiyor.
- “Bütün yurttaşlar ülke çapındaki tek devlet ‘kartel’inin çalışanları ve işçileri olurlar. Bütün gereken, yurttaşların eşit çalışarak kendi paylarına düşen işi yapmaları ve eşit ücret almalarıdır”:
Marks’ta komünist toplumun bütün aşamaları sınıfsızdır. Lenin ise Marks’ın sınıfsız toplum fikrini, komünist toplumun birinci aşamasında herkesin devletin kapısına işçi yazıldığı tek sınıflı toplum olarak karikatürleştirir.
Bütün “yurttaşların eşit çalışarak … eşit ücret almaları” demek, ücretli emek – sermaye ilişkisinin eşitlik illüzyonu altında bütün topluma yayılması ve devletin soyut kapitalisti temsil eder hâle gelmesi demektir. Eğer ücret varsa yabancılaşmış emek ortadan kalkmamış demektir:
“Hatta Proudhon’un talep ettiği ücret eşitliği bile, günümüz işçisinin kendi emeği ile olan ilişkisini (kendi emeğine yabancılaşmasını – YZ), bütün insanların emek ile ilişkisi durumuna dönüştürmekten başka bir sonuç vermez. Toplum o zaman soyut bir kapitalist olarak tasarlanmış olur.
“Ücret yabancılaşmış emeğin doğrudan bir sonucudur ve yabancılaşmış emek de özel mülkiyetin doğrudan nedenidir. Bunlardan birinin düşmesi, ötekinin de düşmesi demektir.” (K. Marks, 1844 Ekonomi ve Felsefe Elyazmaları, İng., s. 78.)
Marks sermayenin genelleştiği ve herkesin eşit ücret aldığı toplumsal yapıyı şöyle tasvir eder:
“Topluluk sadece bir emek topluluğu ve ücret eşitliği topluluğudur. Ücretler topluluk sermayesi, yani evrensel kapitalist olarak topluluk tarafından ödenmektedir. İlişkinin her iki yanı da hayali bir evrenselliğe yükseltilmiştir: Emek herkesin içinde bulunduğu kategori, sermaye de topluluğun kabul edilmiş evrenselliği ve iktidarıdır.” (K. Marks, 1844 Ekonomi ve Felsefe Elyazmaları, İng., s. 95.)
- “Toplumun tamamı, emek ve ücret eşitliğiyle, tek bir büro ve tek bir fabrika hâline gelecektir”:
Toplumu tek bir fabrika hâline getirmenin ne anlama geldiğini Marks’tan okuyalım:
“Modern bir fabrikadaki iş bölümü bütün bir topluma uygulanmak üzere model olarak alınırsa zenginlik üretimi için en iyi örgütlenmiş toplum, hiç kuşkusuz, topluluğun değişik üyelerine önceden saptanmış bir düzenleme uyarınca görev dağıtımı yapan tek bir büyük patrona sahip toplum olurdu.” (K. Marks, “Felsefenin Sefaleti”, 1847, Marks-Engels Toplu Eserler, İng., c. 6, s. 184.)
Toplumun tamamının tek bir fabrika hâline getirilmesi, toplumun tamamının tek bir şefin iradesi altında hiyerarşiye dizilmesi demektir.
Söylenen efsaneler ayıklanınca ortaya çıkıyor ki, Lenin, sosyalizm diye özgür bir toplum değil, fakat düpedüz totaliter bir kâbus tasvir etmiştir.
Sosyalizm bu mudur! Herkese, âdeta sırtına barkod basılı üniforma giydirilmiş! Marks’ta böyle bir anlatım var mı! Sosyalist topluma zihinsel bir açılım mı okuyoruz, yoksa George Orwell’in 1984’ünden bir pasajla mı karşı karşıyayız!
Marks’ın sosyalist toplum teorisi devletli, devlet mülkiyetli, politbürolu, gosplânlı “reel sosyalizm” aldatmasını asla aklamaz. Onun için “reel sosyalizm”, devletli ucubeyi meşrulaştırıcı şekilde teoriyi tahrif eden Devlet ve Devrim’i âmentü katına çıkarmıştır.