Marks’ta eleştiri

▪ Kautski – Lenin süreğine göre Marksizm
▪ Aydınlanmacı eleştirinin eleştirisi
▪ Var olan her şeyin gözü kara eleştirisi

Kautski – Lenin süreğine göre Marksizm

Marks’ın teorisini derinlemesine anlattığı bazı eserleri ölümünden çok sonra yayımlandı. İkinci Enternasyonal zihniyeti biçimlenirken Marks’ın aşağıdaki eserleri henüz ortaya çıkmış değildi:

1844 Ekonomi ve Felsefe Elyazmaları Marks hayattayken basılmadı. Bazı bölümler 1929’da Rusça yayımlandı. Eserin Almanca orijinali 1932’de basıldı. İlk İngilizce çeviri 1959’da çıktı. Kenan Somer’in Fransızcadan yaptığı Türkçe çeviri 1976’da okuyucuya ulaştı.

Alman İdeolojisi 1845-1846 yıllarında yazıldı. Metinlerin yarısı parça parça yayımlandı. Eserin tamamı ancak 1932’de basıldı. Sevim Belli’nin Fransızcadan çevirdiği küçük bir bölüm 1968’de yayımlandı.

Marks’ın en kapsamlı eseri olan Grundrisse 1857 Ağustos ile 1858 Mart arasında yazıldı. Akademisyenler için az sayıdaki ilk baskı, 1939’da Moskova’da yapıldı. Esere asıl erişim, 1953’deki Berlin baskısıyla sağlandı. 1968’de Fransızca, 1973’de de İngilizce çevirileri çıktı. Sevan Nişanyan’ın Almanca aslından Türkçeye kazandırdığı bölümler 1979’da basıldı.

1898’de Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ni kuran kuşak, yukarıdaki kaynaklara ulaşamadı. Rusya’da Marks, daha ziyade Kautski’nin, Plekhanov’un pozitivist anlatılarıyla tanındı.

Karl Kautski, 1908 yılında kaleme aldığı “Marksizmin Üç Kaynağı” başlıklı yazısında, İkinci Enternasyonal’in fikri otoritesi olarak şöyle hüküm kurdu:

“On dokuzuncu yüzyılda modern uygarlığı üç ulus temsil ediyordu. Ancak her üçünün de ruhunu özümsemiş ve böylece kendi yüzyılının tüm kazanımlarıyla silahlanmış bir kişi, Marks’ın ürettiği devasa eseri üretebilirdi. Bu üç ulusun düşüncelerinin sentezi … Marks ve Engels’in tarihsel katkısının başlangıç noktasını oluşturur. …

“Marks ve Engels İngiliz, Fransız ve Alman düşüncelerinde var olan tüm yüce ve bereketli yanları kaynaştırarak modern bilimsel sosyalizmi yarattılar.” (Karl Kautski, “Marksizmin Üç Kaynağı”, 1908, http://www.marxists.org/francais/kautsky/works/1908/00/kautsky_19080000__04.htm)

Lenin, Kautski’den devraldığı bu formatı, 1913 yılında yazdığı “Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Bileşeni” başlıklı makalesinde ve 1914 yılındaki “Karl Marks”ta şöyle geliştirdi:

“Onun doktrini, felsefenin, ekonomi politiğin ve sosyalizmin en büyük temsilcilerinin öğretilerinin doğrudan ve dolaysız bir devamı olarak doğmuştur. … Marksist doktrin, Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız sosyalizminde temsil edilen, insanlığın on dokuzuncu yüzyılda yarattığı en iyi ürünlerin meşru mirasçısıdır.

“… Marksizmin üç kaynağı ve aynı zamanda üç bileşeni bunlardır.” (V. İ. Lenin, “Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Bileşeni”, 1913, Toplu Eserler, İng., c. 19, s. 23-24.)

“Marks insanlığın en ileri üç ülkesince temsil edilen on dokuzuncu yüzyılın üç temel ideolojik akımını, yani klâsik Alman felsefesini, klâsik İngiliz ekonomi politiğini ve genel olarak Fransız devrimci doktrinleriyle sarmaşmış Fransız sosyalizmini sürdüren ve tamamlayan bir deha idi. … Marksizmin esas içeriğinin, yani Marks’ın ekonomik doktrininin …” (V. İ. Lenin, “Karl Marks”, 1914, TE, İng., c. 21, s. 50.)

Kautski – Lenin ezberinin tersine, Marks klâsik Alman felsefesinin, İngiliz ekonomi politiğinin ve Fransız sosyalizminin “doğrudan ve dolaysız bir devamı” ya da onların “meşru mirasçısı” değildir. Marks “on dokuzuncu yüzyılın üç temel ideolojik akımını … sürdüren ve tamamlayan” değildir. Klâsik Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız sosyalizmi Marksizmin üç bileşeni değildir. Marks, bu üç kaynağı sentezleyerek kendi düşüncesini üretmiş değildir. Marks, tam tersine, bu üç kaynağı eleştirmiştir.

Marks’ın düşüncesi şu tespitlerden hareket eder:

Marks’a göre “tersine dönmüş” bir dünyada yaşamaktayızdır. Dünya öylesine baş aşağıdır ki, insanların kendi faaliyetleri insanların kontrolünden çıkarak vahşileşmekte ve dönüp insanları tahakküm altına almaktadır.

Öyleyse der Marks, insanın kendi faaliyeti eğer insanın kendi kontrolünde değilse o faaliyet sahiden insana ait olamaz. İnsanın kontrolü dışına çıkarak otonom bir güç kesbeden ve dönüp insana hükmeden faaliyet, ancak insana yabancılaşmış faaliyet olabilir.

Klâsik Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız sosyalizmi, insana yabancılaşmış faaliyetin zihinsel yansımalarıdır. Marks, bu üç kaynağı eleştiriye tâbi tutarak, onların aslında yabancılaşmış faaliyeti onayladıklarını açığa çıkarmıştır. Marks, bu üç kaynağın teorik eleştirisi yoluyla zihinleri mevcut düzenin şartlamalarından özgürleştirmeyi, böylece tersine dönmüş dünyanın pratik eleştirisine, yani kurtuluş mücadelesine ışık tutmayı amaçlamıştır.

Cahiliye devri, Marks’ın ekonomik bir doktrin getirdiğine dair bir efsâne üretmiştir. Lenin’in yukarıdaki “marksizmin esas içeriğinin, yani Marks’ın ekonomik doktrininin” ifadesi, bu efsânenin kaynaklarındandır.

Marksizmin esas içeriği Marks’ın ekonomik doktrini değildir. Çünkü Marks’ın ekonomik doktrini diye bir şey yoktur. Marks’ın ekonomi politiği eleştirirken ekonomi politiğin teorik kabullerini kullanmış olması, onun ekonomik bir doktrin geliştirdiği anlamına gelmez.

Doktrinler insanlara “doğru”ların neler olduğunu vaaz eder. Vaaz etme kavramı, “kutsal bilgi”yle ya da “bilim”le şereflenmiş bir eğitici seçkinler zümresinin varlığını, dolayısıyla eğitici seçkinlerin sıradan insanlara üstünlüğünü kabul eder. Doktrinci yaklaşıma göre, eğitici seçkinler sıradan insanları eğitmeli ve böylece tebliğ ettikleri doğrular manzumesine göre toplumun dönüşmesini sağlamalıdırlar.

Oysa Marks, insanların kendilerini uydurması gereken bir doktrin ileri sürmemiştir. Marks, kurtuluş mücadelesinin yaratacağı sahici insanlığın doktriner bir resmini vermemiştir. Çünkü Marks’a göre, geleceğin nasıl bir şey olacağı âlimlerin zihninden fışkırmaz. Geleceğin nasıl bir şey olacağı, mülksüzlerin mücadelesi kendi yolunu adım adım açtıkça ortaya çıkacaktır.

Marksizmin esas içeriği insanlığın kurtuluşu teorisidir. İnsanlığın kurtuluşu teorisi, mevcut insana aykırı dünyanın eleştirisinden üretilir. Kurtuluşun teorisi, kurtuluşa giden yolu açan mücadelenin zihne akışı olarak doğar ve dönüp pratiğe ışık tutar.

İnsanlığın kurtuluşu maddi bir gerçeklik olarak ortaya çıkmadıkça, yani komünal insanlık fiilen gerçekleşmedikçe kurtuluşun teorisi tamamlanmış olmaz. Teorinin tamamlanması zihinsel bir gayret meselesi değil, fakat mücadelenin dünya-tarihsel olay ufkuna yükselerek komünal insanlığı fiilen yaratması meselesidir.

Eleştiri kavramını çözümlemek Marks’ı anlamanın anahtarıdır. Onun için, önce Marks’ın eleştiriden neyi kastettiğini açıklığa kavuşturmak gerekir.

Aydınlanmacı eleştirinin eleştirisi

Burjuvazi on yedinci yüzyılda yükselirken dine karşı aklı savunuyordu. Çünkü eski egemenleri egemen kılan geleneksel yaşam tarzı, kendini din örtüsüyle koruma altına almıştı. Bundan ötürü din eleştirisi, eski düzene karşı mücadele eden burjuvazinin ilk yükseliş dönemlerinde revaçtaydı.

Burjuvazinin aydınlanmacı sözcülerine göre din, halkı düzene boyun eğdiren zihinsel bir uyuşturucuydu. Eski egemenler, bu zihinsel uyuşturucudan yararlanarak, toplumu itaatkâr cemaat yapılanmaları içinde tutuyorlardı. O hâlde, toplumun özgürleşmesi için, eski egemenlerle birlikte din de devlet alanından kovulmalı, yani laiklik benimsenmeliydi.

Aydınlanma akımının cumhuriyet ve laiklik söylemiyle şifrelediği toplum burjuva toplumdu. Aydınlanma akımı, toplumun özgürleşmesinden, kişisel bağımlılığa dayalı eski düzen yerine nesnel bağımlılığa dayalı sermaye düzeninin gelmesini anlamaktaydı.

Aydınlanmacı eleştiri, dini yanlış bilinç olarak görür. Aydınlanmaya göre insanlar, cehalet yüzünden gerçek dünyanın doğru bilincine varamamış, onun yerine din denen yanlış bilinçle doldurulmuşlardır. Aydınlanma akımı, bu tespitten hareketle, “yanlış”ı zihinlerden kovarak, onun yerine “doğru”yu yerleştirmeye çalışır.

Marks hiçbir yazısında “yanlış bilinç” ifadesini kullanmamıştır. Çünkü bilinç, dünyaya nizam verme heveslisi hiçbir aklıevvelin serdettiği doğru-yanlış cetveline göre kategorize edilemez.

Marks’a göre bilinç, insanların fiilen içinde bulundukları toplumsal ilişkilerin zihinsel yansımasıdır. Bu bağlamda, “din âlemi (dinsel bilinç – YZ), gerçek dünyanın (tersine dönmüş dünyanın – YZ) yansımasından başka bir şey değildir”. (K. Marks, “Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı”, Kapital, 1867, İng., c. 1, s. 83.)

Marks içinde yaşadığımız dünya için “tersine dönmüş”, “baş aşağı”, mevcut toplumsal ilişkiler için ise “insana aykırı”, “sapkın”, “akıl dışı” gibi tanımlamalar kullanır. Bunlar, toplumdaki yabancılaşmayı değişik çağrışımlar yoluyla zihinde canlandırmayı hedefleyen ifadelerdir.

Marks’a göre, insanların içinde yaşadıkları dünya eğer tersine dönmüş ise, insanların içinde bulundukları toplumsal ilişkiler eğer akıl dışı ise bu acayip durumu yansıtan bilinç biçimleri de tersine dönmüştür, baş aşağıdır, akıl dışıdır. Marks bu anlayışla, din eleştirisini şöyle ele alır:

“Dine karşı eleştirinin temeli şudur: Dini insan yaratır, din insanı yaratmaz. Din, gerçekte, kendini henüz bulamamış ya da tekrar kaybetmiş kişinin kendi hakkındaki bilinci ve kendine saygı duymasıdır. Fakat insan, bu dünyanın dışında mekân tutmuş soyut bir varlık değildir. İnsan, insanın dünyasıdır, yani devlettir, toplumdur. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine dönmüş bilinci olan dini yaratır. Çünkü devletin, toplumun kendisi tersine dönmüş dünyadır.

“Din, bu dünyanın (bu tersine dönmüş dünyanın – YZ) genel teorisidir, ansiklopedik veri dökümüdür, popüler biçimdeki mantığıdır, manevi anlamda onur meselesidir, heyecanıdır, moral onaylanmasıdır, kutsal tamamlayıcısıdır. Din, bu dünyanın (bu tersine dönmüş dünyanın – YZ) mazeret ve tesellisinin evrensel temelidir. Din, insani öz sahici bir gerçeklik kazanamadığı için, insani özün fantastik biçimde gerçekleşmesidir. Bu nedenlerle, dine karşı mücadele, dolaylı olarak, ruhsal aroması din olan dünyaya (tersine dönmüş dünyaya – YZ) karşı mücadeledir.

Dinsel ıstırap çekme, aynı zamanda hem gerçek ıstırabın ifadesidir hem de gerçek ıstıraba karşı protestodur. Din, ezilmişlerin of çekmesidir, kalpsiz dünyanın kalbidir, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur.

“Halkın illüzyon biçimindeki mutluluğu olarak dinin ortadan kalkmasını istemek, halkın sahici mutluluğunu talep etmek demektir. Halkı içinde bulunduğu koşullar hakkındaki illüzyonlarından vazgeçmeye çağırmak, illüzyonu gerektiren koşulları terk etmeye çağırmak demektir. Dinin eleştirisi, bu nedenle, dinin halelediği bu acılar vadisinin embriyonik eleştirisidir.

“Eleştiri, zincirlerin üstündeki hayali çiçekleri koparıp atıyor. Bunu, insanlar zincirleri fantezileri ya da tesellileri olmaksızın taşısınlar diye değil, fakat zincirlerin kendisini kaldırıp atsınlar ve sahici çiçeği çekip alsınlar diye yapıyor. Din eleştirisi, insanın illüzyonlarından kurtulup aklı başına gelerek kendi gerçekliğini düşünmesi, kendi gerçekliğini etkilemesi, kendi gerçekliğini biçimlendirmesi için, kendi gerçek güneşi olarak kendi çevresinde dönmesi için insanın gözünü açıyor. Din, insan kendi çevresinde dönmediği sürece, insanın çevresinde dönen aldatıcı bir güneşten başka bir şey değildir.

“Öyleyse tarihin görevi, gerçeğin öteki dünyası yok olup gittikten sonra, bu dünyanın doğrusunu ortaya çıkarmaktır. Tarihin hizmetindeki felsefenin acil görevi, insanın kendinden yabancılaşmasının kutsal biçiminin maskesi düşürülünce yabancılaşmanın kutsal olmayan biçimlerinin de maskesinin düşürülmesidir. Böylece, cennetin eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine, teolojinin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür.” (K. Marks, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkıya Giriş”, 1844, Marks-Engels Toplu Eserler, İng., c. 3, s. 175.)

Dini zihninde yaratan insandır. Ama dini yaratan insan, içinde bulunduğu toplumun ürünüdür. O hâlde, dinsel bilincin tersine dönmüş bir bilinç biçimi olmasının nedeni, dinsel bilincin yansıttığı toplumun, yani dünyanın tersine dönmüş olmasıdır:

“İnsan, insanın dünyasıdır, yani devlettir, toplumdur. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine dönmüş bilinci olan dini yaratır. Çünkü devletin, toplumun kendisi tersine dönmüş dünyadır.”

Dinsel bilinç, yansıttığı dünyanın tersine dönmüşlüğünü “yalan dünya” diye, “geçici dünya” diye şifreler. Asr-ı saadet menkıbeleri, ilahi adalet avuntusu, “öbür dünya”daki sonsuz mutluluk vaadi, şimdiki gerçek dünyada bir şeylerin ters gittiğinin kabulü anlamına gelir. Çoğu dinsel anlatı ve ritüellerin arka plânında fantastik bir insanca yaşam tasarımı vardır. Çünkü gerçek dünyada insanca yaşam yoktur. Din, acılar içindeki insanların insanca yaşam özlemini manen doyurma işlevi görür.

Din, insana aykırı toplumsal ilişkiler içine hapsolmuş insanın sahici insanlığı çaresizce arayışıdır. Çünkü bu tersine dönmüş dünyada “insani öz sahici bir gerçeklik” kazanamamıştır. Din, gerçek dünyada sahici insanlığı bulamayan insanın, özlediği insanlığı zihninde “fantastik biçimde” gerçekleştirmesidir.

Cahiliye devri zihniyeti, Marks’ın “din halkın afyonudur” sözünü cımbızlayarak aydınlanmacı kütlükle çarpıtmıştır: Din egemen sınıfların yığınlara enjekte ettiği zihinsel bir uyuşturucudur! Oysa paragrafın bütünü, Marks’ın başka bir şey söylediğini gösterir:

Dinsel ıstırap çekme, aynı zamanda hem gerçek ıstırabın ifadesidir hem de gerçek ıstıraba karşı protestodur. Din, ezilmişlerin of çekmesidir, kalpsiz dünyanın kalbidir, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur.”

Yukarıdaki anlatıma göre, mevcut toplumda gerçek bir ıstırap çekilmektedir. Din, bu ıstırabı kendi fantastik anlatı ve ritüelleriyle hem ifade hem de protesto etmektedir. Din, ezilmişler açısından, bu kalpsiz dünyada tahayyül edilebileceği kadarıyla insanca özlemlerin paylaşılmasıdır. Alıntıdaki afyon metaforu, ezilmişlerin bu haksız dünyaya tahammül edebilmek için dinsel ritüellerde yan yana gelerek ruhen dayanışmalarını, çeşitli kolektif teselli pratikleri ve fantastik avuntularla çektikleri gerçek acıları bir nebze olsun hafifletmelerini anlatır.

Var olan her şeyin gözü kara eleştirisi

Marks’ta eleştiri, toplumdaki “yanlış”ları gösterip onların yerine konması gereken “doğru”ları vaaz etmek değildir. Marks’ta eleştiri, toplumsal olguları saran mistik sisleri süpürerek sislerin arkasındaki gerçeği ortaya çıkarma yöntemidir.

Marks’ın teorik eleştirisi, felsefenin, ekonomi politiğin, hukuk ve devlet teorilerinin akla uygunmuş gibi gösterdiği dünyanın aslında akla aykırı olduğunu açık etmek içindir. Marks, insana aykırı karakterini ortaya çıkardığı mevcut dünyanın pratikte eleştirilmesi yoluyla insana yaraşır bir dünyanın yaratılmasını hedefler.

Marks’a göre, toplumu saran mistik sis perdeleri insana aykırı dünyayı maskelemektedir. Marks, insana aykırı dünyayı teşhir etmek ve kurtuluşa giden bir yol açmak için, toplumdaki “var olan her şeyin gözü kara eleştirisi”ni yapar:

(Gelecek – YZ) dünyanın dogmatik bir öngörüsünde bulunmuyoruz, fakat yeni dünyayı eski dünyanın eleştirisi yoluyla bulmak istiyoruz. …

“Var olan her şeyin gözü kara eleştirisini kastediyorum. Hem eleştirinin varacağı sonuçlardan hem de iktidarlarla çatışmaktan korkmamak anlamında gözü kara eleştiriden konuşuyorum.” (K. Marks, “Arnold Ruge’ye Mektup”, Eylül 1843, Seçme Yazılar, çev. David McLellan, İng., s. 36.)

Marks’a göre, eğer din eleştirisinde tutarlı olunacaksa eleştiriyi dini doğuran akıl dışı koşulların eleştirisine doğru ilerletmek gerekir. Bu nedenle Marks, eleştiriyi din eleştirisinden hareketlendirerek ekonomi politiğin, sivil toplumun, hukukun, siyasetin, devletin eleştirisine doğru her cephede saldırıya dönüştürür. Marks toplumu bir muammaya çeviren mistik toplumsal ilişkilerin tamamına ve onları mazur gösteren bütün teorik sistemlere taarruz eder:

“Tarihin hizmetindeki felsefenin acil görevi, insanın kendinden yabancılaşmasının kutsal biçiminin maskesi düşürülünce, yabancılaşmanın kutsal olmayan biçimlerinin de maskesinin düşürülmesidir. Böylece, cennetin eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine, teolojinin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür.”

Aydınlanma, dine hurafe teşhisi koyduğu için çareyi pozitif bilimin yol göstericiliğinde aramıştır: “Hayatta en hakiki mürşit, müspet ilimdir”. Maarifçi reçeteye göre, bilimsel eğitim yaygınlaştıkça toplum hurafelerden, dinsel bilinç biçimlerinden kurtulacaktır.

Oysa maarifle, aklî delillerle, argümanların gücüyle zihinlerdeki mistik bilinç biçimleri ortadan kaldırılamaz. Çünkü, zihinlerdeki mistik bilinç biçimleri, zihinsel bir yanılsama olarak değil, fakat gerçek dünyadaki mistik toplumsal ilişkilerin zihne akması olarak vardır.

Zihinlerin mistik sislerden arınması, aydınlatma faaliyetine değil, fakat mistik toplumsal ilişkileri fiilen ortadan kaldırmaya yönelen kurtuluş mücadelesinin gelişmesine bağlıdır. Gerçek yaşam fiilen dönüştürüldükçe, insana aykırı toplumsal ilişkiler adım adım ortadan kaldırıldıkça zihinlerdeki mistik sisler de dağılmaya başlayacaktır.

İnsanları tahakküm altına alan özel mülkiyet, meta, değer, para, pazar, ücretli emek, sermaye, devlet gibi mistik toplumsal ilişkiler evrensel bir devrim süreci içinde tamamen yok edilince, insan faaliyeti doğrudan doğruya insanların ortak denetimine girecektir. Evrensel insanlığın kendi faaliyetini ortak denetime almasıyla, sahici insan faaliyeti ortaya çıkacak, böylece saydamlaşan gerçek dünyanın zihinsel yansıması da anlaşılır ve akla uygun olacaktır:

“Günlük yaşamdaki pratik ilişkiler insanın insanla ve insanın doğayla ilişkilerini mükemmelen anlaşılır ve makul bir ilişki olarak sunduğu zaman, işte ancak o zaman, gerçek dünyanın dinsel yansıması tamamen kaybolup gidecektir.

“Özgürce birleşmiş insanlar saptanmış bir plâna uygun olarak ve bilinçli bir biçimde üretimi düzenlenmedikçe, maddi üretim sürecine dayanan toplumun yaşam süreci kendini saran mistik tülü (özel mülkiyet, meta, değer, para, pazar, ücretli emek, sermaye, sınıf, siyaset, devlet gibi mistik toplumsal ilişkileri ve onların zihinsel yansımaları olan mistik bilinç biçimlerini – YZ) sıyırıp atamaz.” (K. Marks, “Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı”, Kapital, 1867, İng., c. 1, s. 84.)

One Response to Marks’ta eleştiri

  1. Pingback: Marks’ta Eleştiri – oracle-red/ kızıl büyücü

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.